14 Mayıs 2010 Cuma

GÖKKUŞAĞININ RENKLERİ

Gökkuşağı'nın hikayesi
Dünyanın bütün renkleri bir gün bir araya toplanmışlar ve hangi rengin en önemli en özel olduğunu tartışmaya başlamışlar:
YEŞİL demiş ki:
- "Elbette en önemli renk benim..ben hayatın ve umudun rengiyim..çimenler,ağaçlar,yapraklar için seçilmişim... Şöyle bir yeryüzüne bakın, her taraf benim rengimle kaplı..."
MAVİ hemen atılmış:
- "Sen sadece yeryüzünün rengisin... ya ben? Ben hem gökyüzünün hem denizin rengiyim. Gökyüzünün mavisi insanlara huzur verir, ve huzur olmadan siz hiçbir işe yaramazsınız"
SARI söz almış:
- "Siz dalga mı geçiyorsunuz? Ben bu dünyaya sıcaklık veren rengim..güneşin rengiyim.. ben olmazsam soğuktan donarsınız hepiniz"
TURUNCU onun sözünü kesmiş:
- "Ya ben?? Ben sağlık ve direncin rengiyim...insan yaşamı için gerekli vitaminler hep benim rengimde
bulunur..portakalı, havucu düşünün.. ben pek ortalarda görünen bir renk olmayabilirim ama güneş doğarken ve batarken gökyüzüne o güzel rengi veren de benim unutmayın"

KIRMIZI daha fazla dayanamamış: <******>
- "Ben hepinizden üstünüm!!! Ben kan rengiyim!! Kan olmadan hayat olur mu!! Ben tehlike ve cesaretin
rengiyim!!! Savaşın ve ateşin rengiyim!! Aşkın ve tutkunun rengiyim!.. Bensiz bu dünya bomboş olurdu!.."

MOR ayağa kalkmış:
- "Hepinizden üstün benim.. ben asalet ve gücün rengiyim. Bütün krallar, liderler beni seçmişlerdir.. ben otorite ve bilgeliğin rengiyim, insanlar beni sorgulamaz... Dinler ve itaat ederler"
Ve bütün renkler hep bir ağızdan kavgaya tutuşmuşlar... her biri diğerini itip kakıyor "en büyük benim" diyormuş... Derken... Bir anda şimşekler çakmış ve yağmur damlacıkları gökten düşmeye başlamış...
Bütün renkler neye uğradıklarını şaşırmış, korkuyla birbirlerine sarılmışlar...

Ve YAĞMUR'un sesi duyulmuş...
- "Sizi aptal renkler..bu kavganızın anlamı ne, bu üstünlük çabanız neden? Siz bilmiyor musunuz ki her biriniz farklı bir görev için yaratıldınız, birbirinizden farklısınız ve her biriniz kendinize özelsiniz... Şimdi el ele tutuşun ve bana gelin"
Renkler bunun üzerine kendilerinden çok utanmışlar.. el ele tutuşup birlikte gökyüzüne havalanmışlar ve bir yay seklini almışlar..
Yağmur onlara "bundan böyle..." demiş.."her yağmur yadığında siz
birleşip bir renk cümbüşü halinde gökyüzünden yeryüzüne
uzanacaksınız ve insanlar sizi gördükçe huzur duyacaklar, güç
bulacaklar..insanlara yarınlar için umut olacaksınız.....gökyüzünü
bir kuşak gibi saracaksınız ve size G Ö K K U Ş A Ğ I diyecekler..
anlaştık mı?"

Bu yüzden ne zaman dünyamız yağmurla yıkansa, ardından gökyüzünde G Ö K K U Ş A Ğ I belirir...
Biz de gökkuşağındaki o renkler gibi birbirimizden farklıyız ve
hepimiz özeliz... Bunu bilerek etrafımızla uyum içinde yaşamalıyız.


Bahçeye her geldiğimde bu güle bakarak dinleniyorum.Bunu özel korumaya al,suyunu sık ver,yapraklarını tezden dökmesin.




AHMED ŞAHİN
Unutmayın! Kimsenin Yaptığı Yanına Kalmaz!
 Allah'ın adaleti er ya da geç mutlaka tahakkuk eder, kimsenin yaptığı yanına kalmaz. 
Öyle ise kimse gücüne, kuvvetine, zorbasına ve dayatmasına güvenerek kötülüğe yönelmesin. Unutmasın ki, Allah (imhal) eder, ama (ihmal) etmez. Yani mühlet verir, kulunun tövbe etmesini bekler, ama asla yapanın yaptığını yanına bırakmaz. Bir de bakarsınız ki, gücüne kuvvetine güvenerek zulüm ve haksızlık yapanlar güvendikleri gücünü de kuvvetini de yitirmiş, yaptıklarının karşılığını görecek güçsüzlüğe düşmüşler, adalet yerini bulmaya başlamıştır.
Abbasilerin 5.ci halifesi Harun Reşid, sarayının bahçesindeki bir gül fidanını çok beğenir. Yaprağı, kokusu, görünüşüyle dikkatini çeken gülü özel bakıma alması için bahçıvana emir verir:
-Bahçeye her geldiğimde bu güle bakarak dinleniyorum. Bunu özel korumaya al, suyunu sık ver, yapraklarını tezden dökmesin.
Bahçıvan üzerine titremeye başlar gülün. Ne var ki, bir sabah bahçeye gelen bahçıvan bakar ki, gülün dalına konan bir bülbül, ne kadar yaprak varsa hepsini de gagalayarak yere düşürmüş, tek yaprak bırakmamış gülün başında. Telaşla koşar halifeye:
-Sultanım der, üzerine titrediğimiz gülün yapraklarını bir bülbül gagalayarak yere dökmüş, tek yaprak bırakmamış gülün başında.
Tecrübe sahibi halife telaş etmeden cevap verir:
-Üzülme efendi üzülme, der, bülbülün yaptığı yanına kalmaz.
Rahat bir nefes alan bahçıvan işine döner. Bir gün bakar ki, bir yılan yaprakları düşüren bülbülü yakalayıp ağzına almış, yutmak üzere otların arasında kayıp gidiyor. Heyecanla yine halifeye gelir:
-Sultanım der, yaprakları yere düşüren bülbülü bir yılan yakalamış, götürürken gördüm. Sultan yine telaşsız:
-Merak etme efendi der, yılanın yaptığı da yanına kalmaz.
Bahçıvan yine işine döner. Bir ara bahçede çalışırken otların arasında yılanı görür. Hemen elindeki küreğiyle darbe üstüne darbe indirerek yılanı orada öldürür. Sevinçle geldiği halifeye de durumu anlatır:
-Sultanım der, bülbülü yakalayan yılanı ben de bahçede otlar arasında yakalayıp küreğimle öldürdüm.
Harun Reşid yine sakin:
-Bekle efendi bekle der, senin de yaptığın yanına kalmaz.
Nitekim çok geçmez bahçıvan da rakip gördüğü bir başka bahçıvanı döver, hatalar yapar. Yakalayıp halifenin huzuruna çıkarıp cezalandırılmasını isterler. Halife emrini verir:
-Atın bunu zindana!
Yaka paça zindana doğru götürülürken geriye dönen bahçıvan şunları söyler:
-"Sultanım , bülbülün yaptığı yanına kalmaz dediniz, onu yılan yuttu. Yılanın yaptığı yanına kalmaz, dediniz, onu da ben öldürdüm. Şimdi benim yaptığım da yanıma kalmıyor, beni de siz zindana attırıyorsun. Herkesin yaptığı yanına kalmıyor da sizin yaptığın mı yanınıza kalacak? Demek size de bir yapan çıkacak. Öyle ise, lütfen siz beni affedin ki bir başkası da size kötü bir şey yapmasın!.. " diye Harun Reşidi ikaz eder.
Bu değerlendirmeyi tebessümle dinleyen Harun Reşid, 'Doğru söyledin bahçıvan.' diyerek emrini verir:
-Bırakın bahçıvanı, çiçekleri sulamaya devam etsin. Derler ki:
-Yaptığı yanına kalır.
-Hayır, hayır der, kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Daha ağır şekliyle ahirette ödemeye tehir edilir. Ama gafil insanlar bunun farkına varamaz da, yaptığı yanına kaldı sanırlar...
-Evet. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Yanına kaldı sanılanlar daha ağırıyla mahşerde ödemeye tehir edilirler. Ne var ki, gafil insanlar bunun farkına varamaz da yaptığı yanına kaldı sanırlar. 
Velhasıl, Allah'ın koyduğu kanun değişmiyor, kimsenin yaptığı yanına kalmıyor.
"Fatebiru ya ulil ebsar!" İbret alın ey basiret sahipleri! .
 alinti