15 Mayıs 2010 Cumartesi

HAYAT 3 GUNDUR ASLINDA



Hayat üç gündür aslında. Çocukluk gençlik ve ihtiyarlık. Bu kadar kısa mı demeyin sakın! Çünkü 100 yıl dahi yaşasanız hayat size çok kısa gelecektir. Biraz düşünürsek  sadece  ben çocukken, ben gençken diye başlamaz mıyız hepimiz…


Çocukluk denildiğinde herkesin aklına oyuncağı, bisikleti o da yoksa topu veya misketi gelir.Veya elmalı şeker, pamuklu şeker… Sabahtan akşama kadar dışarıda oynadığımız tozu dumana kattığımız, hiç birşeyden habersiz tatlı keyifli günlerdi.Annesi hastalandığında dahi onun tek düşüncesi hastane bahçesindeki çocuk parkıdır.çocukluk işte dedikleri bu olsa gerek. Herkesin anılarındaki en saf ve temiz yıllardır ve herkesin içinde bir özlemdir aslında çocukluk.O günlerden bu yana sadece ucu yırtık fotoğraflar ve tırtıklanmış anılar kalmıştır hepimizde.
Sonra gençlik, kanın en deli aktığı,hayatın toz pembe olduğu ve hatta pembenin her tonunun hakim olduğu dönemdir.İlk heyecanlar,ilk aşklar ve evlilik düşünceleri baş gösterirken ileriki dönemlerde aslında hepsinin geçici olduğu anlaşılacaktır. Asarım keserim, ben bilirim, ben olsam şöyle yapardım gibi kelimeleri iyi bilirsiniz. Dikkati üzerine çekmek için ellerinden geleni yaparlar. Giyinip süslenenler, İdeoloji peşinde koşanlar, vurup kıran, kendi bildiklerini okuyanlar…Hayatın en verimli ve en güzel dönemleri gençlik .Bahar mevsiminde bir ağaç nasıl çiçek açarsa hayatında bahar mevsimidir gençlik. Her yaşın nasıl kendine has güzelliği varsa her döneminde kendine ait güzellikleri var muhakkak .Giden gidiyor ama geriye dönmek imkansız…
" Peki ya ihtiyarlık! Bellerin bükülüp, kamburun çıktığı, kederlerin yüzünde çizgiler bıraktığı, ekmek peşinde koşmaktan yorulup,hastalığın baş gösterdiği dönem ihtiyarlık. Artık herşey tecrübeyle sabittir. Gün geçtikçe artık alınganlıklar artmış, yalnızlık bunaltmıştır onları. Çocuklarını ve torunlarını yanında görüp mutlu olmak isterler. Şimdi ölümü burnunun ucunda hisseder insan, saçlarındaki aklar kabiri işaret eder. Bir zamanlar gönüllerine ve evlerine sığdırdıkları çocukları şimdi kocaman evlerine sığdıramaz olmuş.Kimi kimsesiz ve yalnızken kimi de huzurevlerindedir. Yaşlıların duasını almak gerektiğini bilmezler onlar.İşlerinizin yolunda ve güzel gitmesi için en gönülden duayı onlar ederler aslında. Çocuğun,hasta ve yaşlının vede yolcunun  duası geri çevrilmez. Efendimizin sözü geldi aklıma ‘’ Anne ve babasının dönemine yetişipte onlara bakmayınin burnu sürtünsün.’’Ayrıca ‘’Ne ekerseniz onu biçersiniz.’’ atasözünü de söylemeden geçemeyecegim,
Bir zamanlar yorgunluk nedir bilmeyenler şimdi yorgunluktan ayakta duramaz hale gelmiştir. Hayat onları çok yormuş,dinlenmek isterler ama ancak yolun sonundaki menzilde  ‘’mezarda’’ dinlenme fırsatı bulacaklardır. Ozaman ne para, ne mal mülk olacak bir tek kişi kendisi ve amelleri kalacak.Arkadan hayırlı evlat bırakmışlarsa, ancak amel defteri açık kalacak vede evladının hayır hasenatından faydalanacak. Yolun sonu KABİR…