20 Mayıs 2010 Perşembe

Anlamaya çalışalım.



  fecr suresi 15-16

    15. "Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nîmet verdiği zaman, o: "Rabbim beni şerefli kıldı" der."
    Fakat gafil insan Allah'ın kendisine imtihan vesilesi olarak verdiğini imtihanı başardı da öyle verildi zanneder. Allah'ın kendisine verdiklerini iyi bir Müslüman olduğu için verildi zanneder. Ben iyi bir kul olduğum için bunlar bana verildi, der. Ben Rabbimin imtihanını kazandığım için Rabbim beni bunlarla mükafatlandırmıştır, der. Meselâ insanlardan kimileri Allah'ın kendilerine ilim vermesinin bir imtihan gereği olduğunu, onunla yeni bir imtihanın başladığını unutur da onunla insanlara hava atmaya kalkar. "Bu, bana benim iyi bir kul oluşumdan ötürü verildi. Ben buna layıktım da onun için verildi" diyerek ilmi kendisinden zanneder.
    Veya Allah'ın sevgili bir kulu olduğu için, yani imtihanı kazandığı için kendisine bu ilmin verildiğini zanneder de ilmiyle insanlara karşı övünmeye kalkar. Halbuki bu işe yeni başlamış genç bir talebeyle benim farkım, sadece o benden küçük, o dünyaya benden sonra gelmiş o kadar. Ben bu ilim öğrenme işine ondan üç beş yıl önce başlamışım o kadar. Bunun dışında talebeye karşı benim bir ruhani yetim yoktur. Ya da benim bildiklerimi bilmeyenlere karşı bunları bilen birisi olarak benim farkım, sadece Allah bana bildirmiş ona da bildirmemiştir, hepsi bu kadar.
    Ama kimi zavallılar böyle bilmiyorlar, böyle anlamıyorlar. Kendilerine verilenleri kendilerinden zannediyorlar. Meselâ adamın erkek evlâdı olursa, akıllı olursa erkek adamın erkek evlâdı olur diyerek bu-nu kendisinden bilir. Ama bunun tamamen aksine adamın evladı ölmüşse, öldürmüşse Allah, o zaman da başkasını bulamadın da benimkisini mi buldun? diye isyan etmeye kalkar. Yani düzeni bozuldu ya, hemen Rabbine isyan etmeye kalkar. Düzeni hiç ölmemek üzereydi ya, bozulunca Rabbim bana ihanet etti diye feryadı basıverir. Ama bir evlâdı varken bir tane daha verince, Rabbim bana ikram etti diyerek sevinir.
    Halbuki Allah'ın vermesi de, alması da ayrı bir imtihandır. Rabbimiz verirken de, alırken de imtihan etmektedir. Allah size verdikleriyle sizi imtihan etmek için kiminizi zengin, kiminizi fakir, kiminizi zayıf, kiminizi şişman, kiminizi daha güzel, kiminizi az güzel, kiminizi kadın, kiminizi erkek yaratmaktadır. Bunlar üstünlük sebebi değil, imtihan sebebidir. Ne olmuş yani çok güzel yaratılanlar mı üstün? Uzun boylular mı? Malla imtihan edilenler mi? Malsız imtihan edilenler mi? Elli olanlar mı üstün yoksa çolak yaratılanlar mı? Sesi güzel yaratılanlar mı üstün, yoksa sesi iyi olmayanlar mı? Hangisi üstün, hangisi al-çak bunların? Hayır hayır, bunlar üstünlük, alçaklık sebebi değil, imtihan sebebidir. Allah verdikleriyle imtihan ediyor. Allah'ın vermesi de imtihandır, alması da. Ama nankör insan Rabbi kendisine vererek im-tihan ettiği zaman sevinir, Rabbim bana ikram etti der.
    Meselâ bir dil yarışması olsa, en uzun dilli kişiye mükâfat verilse, şimdi bu adama üstün mü diyeceğiz? Allah verdi bunu, kendisi bulmadı ki! Peki kendisine güzel ses verilmeyenin suçu ne ki bu ada-mı ondan üstün tutacağız? İnsanlar buna değer verdi diye biz de mi değer verelim yani? Ya da kendisi öğünsün mü bununla? Veya satsın mı bu sesini? Nîmetler verilmişse nankör insan der ki: "Rabbim bana ikram etti! Rabbim bana değer verdi, ben buna lâyıktım zaten. Bu ikrama ehildim ben. Veya kafamı çalıştırdım da zengin oldum. Planım güzeldi, projem kuvvetliydi. Zamanında aklımı çalıştırıp falan yeri kapatmasaydım bugün zengin olmayacaktım. Zamanında tedbirimi alıp paramı dolara bağlamamış olsaydım kazanmayacaktım" diyerek kendini ön plana çıkarmaya, Allah'ı diskalifiye etmeye kalkışır. Ama:
    16. "Ama onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana hor baktı" der".
    Bu sefer Allah onu dener de rızkını kesiverirse, yani öncekinden farklı olarak ona verdiklerini geri alarak imtihan ederse, bu defa da: "Rabbim bana ihanet etti" diyerek cıyak cıyak ötmeye başlar. "Bula bula beni bulup rezil etti. Benden kötü intikam aldı" diyerek Allah'a isyan ediverir. Rabbimiz diyor ki, rızkı kesildiği, daraldığı, malı, mülkü eksiltildiği zaman. Anlıyoruz ki adamın şeref, izzet, zafer ve başarı kıstası paradır. İzzet ve şerefin ölçüsü paradır, maldır, mülktür. Yani hayata materyalistçe bakıyor, hayatı materyalistçe değerlendiriyor. Her şeyi parayla, servetle ölçüyor. Kendilerini ve insanları mal varsa şerefli, yoksa şerefsiz görüyorlar.
    Allah kendilerine bolca mal verdiği zaman, büyük servetlere ulaştırıldıkları zaman diyorlar ki: "Rabbim bana ikram etti, Rabbim beni kerim kıldı. Rabbim bana değer verdi, şereflendirdi." Malsız, parasız, fakir olarak imtihan edildikleri zaman da, "Rabbim beni zelil etti, beni izzetsiz ve şerefsiz kıldı" diyerek isyana başlarlar. Allah korusun bakıyoruz bugün de hacısı, hocası, kısacası herkes izzet ve şerefi parada, malda, mülkte gördükleri için paranın peşine takılmış. Herkes çoğalmanın, şişmenin, büyümenin peşinde.
    Rabbimiz diyor ki, "İnsan nankördür." Allah kendisinin önünü açıp ta bolca kazanınca, Allah kendisine ikram edince, istediği servete ulaşınca kendisi kazanmış, kendisi bulmuş, kendisi buna lâyıkmış ta onun için bunlar kendisine verilmiş zanneder. Yani kendisindendir bütün bunlar. Kendisi buldu, kendisi buna lâyık olduğu için verildi. Ama bunun tam tersi olup ta elindekiler alındığı, fakirlikle imtihan edildiği zaman da suçlu Allah'tır. Allah ona ihanet etmiştir. İyilikleri kendisinden, kötülükleri de başkalarından bilen bir nankördür bu insan.






 

Hiç yorum yok: